Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Kocaeli Şubesi’nin “Türkiye’de Ekonomik ve Sosyal Değişim” konulu söyleşisinin 2024 yılı ocak ayı konuğu Sosyolog Prof. Dr. Sami Şener oldu
"TOPLUMUN DEĞİŞİMİ AHLAK VE HUKUK SİSTEMİNİ ETKİLİYOR"
"ESAM Kocaeli Şubesi olarak 10 yıldan beri sürdürdüğümüz programlarımızın 2024’teki ilk programını Sami Şener Hocamıza ayırdık. Bizi ekonomik ve sosyal değişim konusunda bilgilendireceğinden eminiz. ESAM olarak toplumsal araştırmaların belli bir düzen içinde yerine getirmeye çalışıyoruz. Bireylerin bilinçaltında oluşturduğu toplum sistemini ve modelini özümsediğini anlıyoruz. İnsanlık tarihi boyunca toplumlar ahlaklı toplum mu yoksa kurallı toplum mu diye tarihte hep tartışılagelmiştir. Dünya tarihinde önemli yeri olan Türk Toplumu için de bu anlamda yazılı birçok kaynak var. Bir araya geldiğimizde toplum olarak hangi davranış modelini kurguladığımızı bugün bize en iyi Sami hocam anlatacaktır."
SAMİ ŞENER: DEĞİŞİM KENDİ HİKAYEMİZDİR
ESAM Kocaeli şubesinin 2024 ocak ayı söyleşi programının konuğu olan Sami Şener konuşmasına sosyal değişim ve topluma etkileri konusunu açıklayarak başladı. Ardından Türk toplumunun değişimine dair konuşan Şener şunları söyledi: “Sosyal Değişme aslında bizim kendi hikayemizdir ve bu hikâye devam ediyor. Ve biz yaşadıkça devam edecek. Ve biz bu hikâyeyi çok iyi bilmek zorundayız. Biz bu hikâyeyi bilirken bunun olumlu olumsuz tüm yönlerini ve etkilerini iyi bilmek zorundayız. Biz de toplum olarak bir değişim döneminden geçtik. Bu değişim sadece belli alanda değil toplumun bütün katmanlarını ve değerlerini etkileyen bir değişimden geçtik. Ve biz bu değişimin kararına kendimiz karar vermedik başkaları karar vermiştir bu değişime.
Değişim aslında tabii bir olaydır. Ne bir askeri ne bir iktisadi gücün baskısı ile değişim olamaz. Böyle bir değişim zaten toplumsal değişim olarak da adlandırılamaz. Ama her nedense akıl sahibi insanların gönülleri ile kurmuş olduğu toplumsal düzene birileri zorla ya da baskı ile değişime zorluyor. Buna tarih sürecinde çok tanık olduk.
POLİTİK BİR ARAÇ
Çok eskilere gittiğimizde bakıyoruz ki bir doğu bilimi ortaya çıkmış. Daha sonraları bu antropoloji adıyla bilimlerin içine giriyor. Cemil Meriç’in tabiri ile bu bilim sömürgeciliğin bir aracı olarak kullanılıyor. Bir yönü ile bilimsel bir yönü ile politik bir araç olarak kullanılıyor.
Az önce dediğimiz gibi değişim tabii olmadığında suni bir değişim ve baskı ile olur. İşte bu tür değişimlerin temeli 14. ve 15. Yüzyılda başlıyor ve birtakım toplumların diğerlerini sınıflandırması ve aşağılamasına yol açıyor. Özellikle Batı toplumlarının diğer toplumları aşağılama olayına çeviriyor. Biz toplum olarak hem dini hem insani hem de politik yönden kabuklarımızı kırdık şükür ki. Böyle bir olay artık bizim toplumumuzda olmuyor.
BİZİM DEĞİŞİMİMİZ KENDİMİZE YABANCILAŞMAMIZ İLE BAŞLADI
Bizim değişim dönemimiz medeniyetimizin savaş sahnesinde geriye düşmemizin sayesinde oluyor. 3. Selim döneminde yaşanılan savaş mağlubiyetleri toplumsal değişimin ilk adımlarına yol açıyor. Burada ilk değişim adımlarının savunma sanayi alanında olması gerektiğine inanılarak başlarken olay başka alanlarda cereyan etmeye başlıyor. Batıya gönderilen ve genellikle azınlıklardan seçilen Osmanlı Gençlerinin batı medeniyetine dair bakış açısını memlekete getirmeye başlaması kendi inanç ve düşünce dünyamıza farklı yönlerden sirayet etmesine yol açıyor.
Tabiatta hiçbir şey boşlukta kalmıyor. Bizim ilk değişimimiz işte kendimize yabancılaşmamızla başladı. Kendi bilgi sistemimize ve kendi ahlak anlayışımıza yabancılaşmamızla başladı. Bu da değer kaybına yol açtı. Değerlerimizin anlamını tam olarak bilmememizin temelinde yatan düşünsel arızanın tarihsel süreci işte burada başlıyor.
BİZ NİYE DEĞERLERİMİZE YABANCILAŞTIK?
Değerler bizim insana, çevreye varlıklara bakışımızı ve davranışımızı belirleyen temel ölçütlerdir. Seküler bir sistem içindeyiz. Kendi yaşamımızda ve aile yaşamımızda değerlerimiz etkin. Ama iktisadi ve mesleki alanımızda değerlerimiz etkin olmuyor. Bilgilerimiz ile değerlerimiz ahlaki yönden örtüşmüyor.
Yine Batıyı örneklendirerek durumu açmaya çalışırsak; Kilisenin batı dünyasına çok kötü bir etkisi olmuştur. Batıda endüstrileşmenin ve sanayileşmenin etkisi ile birlikte sermayedarların ve büyük kapitalistlerin de etkisi ile kilise batıda hem batı toplumuna hem de insanlığa dini yönden büyük zarar verdiğini görüyoruz. Bu Batının kendi iç sosyolojisi ile ilgili bir konu. Batı dünyası kendi iç dinamikleri ile böyle bir noktaya ulaştı ama bize ne oldu? Biz niye Batının bu durumundan etkilendik? Biz niye değerlerimize yabancılaştık? İşte bu sorunun cevabını vermek gerekiyor.